Yine bir seçim bitti. Bu seferki daha zordu, daha acıydı. Çirkindi, hatta yalanlarla doluydu. Kaybettik. Bu sözcüğü tüm çıplaklığıyla kabullenmek gerek: Kaybettik.
Birçok kişi gibi ben de ne yapacağımızı, nasıl yeni bir yol çizeceğimizi düşünmeye başladım. Siyasete ayırdığım sürenin, içimde ne kadar yer kapladığının farkına varmam için belki de bu kayba ihtiyacım vardı.
Bir partili değilim, siyasetçi de değilim, Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağım. Peki neden bir Ankara gazetecisi gibi siyaseti takip ediyorum? Son 5 yılda siyasete ayıracağım zamanı sanat tarihine ayırsaydım çok farklı bir noktada olabilirdim.
Kendimi kandırmayacağım. Siyaseti takip etmek, dizi izlemekten farklı değil. Ne yazık ki, bunu kabullenmek zor. Kendi hayatım üzerinde söz sahibi olacağım konulara daha fazla odaklanmam gerektiğini biliyorum. İçimdeki ses bunu söylüyor.
Yılanın derisini değiştirdiği gibi, eski kafamı geride bırakıyorum. İnsanlara dair tüm kırgınlıklarımı, öfkemi, yargılarımı bırakıyorum. Vatana millete hayırlı olsun seçim sonuçları. Kazananları tebrik ediyorum. Kaybedenlere de kolaylıklar diliyorum.
Siyaseti bırakarak yeni bir sayfa açıyorum hayatımda. Tüm siyasi içerikli tweetleri engelleyecek, kendi kişisel alanımı açacağım. İşlerime daha çok zaman ayıracağım, aksattığım hobilerime ve arkadaşlarıma yer vereceğim. Kendimi keşfedeceğim. Kendime neyin iyi geldiğini, neyin kötü olduğunu anlamaya çalışacağım.
Toplumsal bir kurtuluş olmadığı artık gözler önünde. Artık bireysel hikayelerin peşinden gitme vakti. Çünkü belki de bu, en gerçek, en samimi özgürlük… Kendi hikayeni kendin yazmak. İşte ben de bunu yapacağım. Kendi hikayeme odaklanma vakti.